2 Ekim 2003

Farklıyız ama birlikte de olabiliriz..

Yeni bir sürecin içinde hızla ilerlerken, yeni tanıklıklar, yeni anlamalar da ortaya çıkmaktadır.
Dışardan bakanlar için 'sol' hep ayni şeyleri söylemekte ve birleşememeleri anlamsız gelmektedir. Oysa birleşseler neler yapabilirler kimbilir?!
İşbirliği, güçbirliği yaşadığımız koşullar altında birçokları için bu gerekçeyle de önemlidir. Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun bir iş ve güç birliği değiştirebilmek, kazanabilmek için önemlidir.
Ama bu konu bu kadar basit mi? Kendine sol yada barışçı diyenler acaba ayni mi? Ve her birlik ileriye doğru bir değişimi getirebilir mi?
Bu sorular aslında kilit sorulardır ve dışardan bakan için cevapları basit ve yalın olarak evettir ama ya gerçek nedir?
YBH Gençlik olarak biz kendi dışımızda çözümü savunan yada genel anlamı ile çoğu zaman sol olarak tanımlanan örgütlerle çok kez iş ve güçbirliklerine gitmemize rağmen birçok noktada ayrı olduğumuzu, dünyayı yorumlayışımızdan, konuları algılayışımıza ve bunların pratik yaşama yansımasına birçok farklılığımızın olduğunu rahatlıkla ortaya koyabiliriz.
Bizler net olarak sosyalizme inanmaktayız. 70 kusur yıl Sovyetler Birliği başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde ortaya çıkan sosyalist yönetimlerin hataları, eksikleri ama tüm bunlara rağmen insanlığa sundukları yeni alternatifleri ile yaşandığına, kapitalist düzenlere dönüş(türül)düklerine ve bugün itibari ile yeniden, yeni özgürlükçü bir sosyalizmin kurgulandığına inanarak, küresel bir saldırıya karşı küresel bir direnişi örgütlemek, bunun yalnızca pratikte değil, gelişen neo-liberal ekonomik saldırılar karşısında teorik yani özgürlükçü yeni bir sol düşüncenin yeniden oluşturulması için mücadele edenlerle ayni cephede yer almaktayız. 3 Kez Brezilya'nın Porto Alegre'de toplanan ve 4.sü Hindistan'da yapılacak olan Dünya Sosyal Formunun önemli ayaklarından olan ve Kasım ayında 2. yapılacak Avrupa Sosyal Formunun ortaya koyduğu yeni sol düşüncelerle yalnızca insanlığı tüketen değil, doğayı da tahrip eden, insana ait unsurlarının tüm yönlerine saldırı anlamına gelen bugün yaşadığımız kapitalist sisteme karşı yeniden sosyalizmin alternatif olma sürecinde, sosyalist kimliğimizi, ideolojik kimliğimizi saklamak yerine, net olarak vurgulayarak, küreselleşme karşıtlarının sosyalist bir söylem ve başka, alternatif bir dünya için ortaya koydukları YENİ BİR DÜNYA MÜMKÜN'ü Kıbrıs koşullarında 'yeni bir Kıbrıs mümkün' diyerek ortaya koyarak mücadele hattımızı sokakta çiziyoruz.
Ne kimilerinin yaptığı gibi sabah öğlen akşam sosyalizm kelimelerini tüketerek ama hiçbirşey yapmadan, ne de sosyalist sloganları, sosyalist söylemleri kullanarak ama dönüp 'sol sağ cepheleşme' istemediğini söyleyip soldan kaçarak politika yapıyoruz. Biz 'solun birliği değiliz' diyerek sağın dayattığı apolitikleştirmeye destek olanlara, başarısızlıklarından utangaçca 'sol' ideolojiyi sorumlu tutan böylesi politikasızlıklara karşı, ideolojik deformasyona, yabancılaşmaya, sağ unsurlarla benzeşmeye neden olacak bulanık ideolojik söylemlere karşı tavrımız sosyalist kimliğimizle olan mücadele biçimlerimizdir...
Biz milliyetçiliğe de karşıyız. İnsanlık düşmanı her türlü gerici düşünceye de karşıyız. Bu yüzden 'halk istiyor' diyerek bahaneler yaratarak milliyetçiliğin, şovenizmin, fundemantalizmin kullanılmasına da karşıyız. Sırf hoş gözüküp beş on daha fazla oy almak için 'Rumlar da çok iyi değil ya' gibi söylemlerle, Kıbrıs Rum toplumunu, yöneten sınıfla benzeştirerek, genelleştirerek, tek bir 'Rum' kavramı ortaya çıkararak yapılan politikaların kaba bir milliyetçilik olduğunu biliyoruz ve buna karşı durmaya devam edeceğiz. Son dönemde masum bir söylem gibi ortaya atılan 'Ruma bizi köle yaptılar', 'Ruma bizi işçi yaptılar', 'Rum mu sömürsün yani bizi?' gibi cümlelerin şovenizmden başka bir şey olmadığını ideolojik kimliğimizden bilmekteyiz. Bizim için sömürenin, köleleştirenin Boyacı yada Lordos olması çok da sorun değildir. Bir Türkün benim emeğim üzerinden daha fazla zengin olması ile bir Rumun yada İngilizin yada başka birinin zengin olması arasında hiçbir fark yoktur. Sorun köle olmamız, kötü şartlarda çalıştırılmamızdır ki bu coğrafyada çalışma koşullarının daha kötü olduğu, maaşların daha düşük olduğu, birçok sosyal hakkın verilmediği bir gerçektir. O yüzden 'Ruma köle olamak' yada 'Rumun bizi sömürmesi' hiçbir şekilde ana sorun değildir, sorun insanın insanı sömürmesi, birilerinin birilerinin üzerinden daha fazla zengin olmasıdır. Çaresi ise daha zengin Türk yaratıp, Türklerin Türklere iş vermesi değil, insanlığın daha özgür, köle olmadan yaşayacağı sosyalist bir düzendir.
Ayni şekilde birilerinin 'kutsal' saydığı ama çağdaş dünyada hiçbir değeri olmayan sembolleri fetiştirerek politika yapmak yalnızca şovenizmin yaşamaya devam etmesine yarayacaktır. Bayrak olayı belki ilk başta masum bir olgu gibi dursa da, bayrak milliyetçiliğin, ulus olmanın bir sembolü olagelmiştir ve bu coğrafyada bu sembolü kullanmak vatansever olabilmenin ölçütü olduğuna göre, yani ne kadar milliyetçi olduğunun ispat edilerek oy talep edilmesi de bir şoven propagandadır.
İnsanların din, dil, ırk, renk ve cinsiyetlerine göre ayrılmasına sosyalist düşünce hep karşı çıkmış, şovenizmin, ayrılıkçı düşüncelerin insanlığı bölerek sömürü düzenin devam etmesine her zaman yardımcı olduğu binlerce kez ortaya konmuş ve ispatlanmıştır. Bu yüzden YBH Gençlik için şovenizme, ayrılıkçı akımlara karşı mücadele her zaman önemli olmuştur.
‘Seçim zamanıdır o yüzden bu dönemlerde bir miktar şovenizm kullanılabilir’ yada ‘birkaç bayrak asılırsa sorun olmaz’ gibi düşüncelerin yalnızca şovenizmin yaşamaya devam etmesine, etkisinin insanlar üzerinde kalıcılaşmasına, kanıkmasına yardımcı olacağı için hep karşı olduk.
Ve bunun gibi evrensel hukuğa olan inancı, barışı isterken samimiyetle ve tüm insanlık için talep etmesi ile hep farklı olduk. Her zaman için önce insan dedik, insani değerlerin herzaman gözardı edilmeden tartışılması gerektiğini söyledik...
Herkesin dilinde olan barışın bile talebinde ayrışmaktayız. Birçokları için barış bu coğrafya için geçerlidir ama bataklıkta bir gül yetişmez. Yanıbaşımızda hergün onlarca insan ölürken, zorbaca, yalana dayalı belgelerle bir ülke işgal edilerek kendi içinde sivil halkı etkileyen bir koas yaratılıyorsa buna sırtını dönebilecek hiçbir barışsever olmaması gerekir. Bu yüzden YBH Gençlik, küresel bir barış ve adalet talebini ortaya koydu ve alanlara çıktı ama barış istencini binlerce kez ortaya koyan onlarca örgüt ve sivil toplum örgütü orda değildi...
Ayrıştıklarımız kadar ortaklaşabileceklerimiz de fazladır. Belki birleşemeyiz ama bu ülkenin geleceği için, yeniden inşası için tek yürek olarak, farklılıklarımızı kabül ederek, ilkeli, düzeyli ve dürüst olacak şekilde birlikte de çalışabiliriz.
Beklemek, ertelemek bize pahalıya mal olacağını ısrarla söylüyoruz ve işbirliğinin adresini ısrarla ortaya koyuyoruz. Şimdi tam zamanı, sokağı hemen kazanmalıyız...
O yüzden şovenizme karşı, bizi tüketen bu rejime karşı hemen şimdi hareket zamanı, sokağı kazanma zamanı...
* bu yazı 3 Ekim tarihinde yayınlanan YBH Gençlik'in yayın organı olan KARŞI için yazılmış ancak güncelliği nedeni ile Hamamböcüsü okuyucusu ile de paylaşmak istedim (yn)