11 Ekim 2004

bir bitişin ardından


Bir kez daha yeni gelen güne yalnız merhaba demenin zamanıdır...

Ağır ağır yenilmenin yaralarını sarma zamanıdır...

Bir kez daha karaya oturan gemiyi açık denizlere doğru yola çıkarmak için, yeniden, yeni gelene güne merhaba deme zamanıdır...

Hayatıma giren kadınlar hep benzeşik şekillerde ama farklı nedenlerle çıkıp gittiler, nedenleri ne olursa olsun, hep, son fatura kendimce, yine kendime kesildi, en son gidenin ardında olduğu gibi... Bir kez daha değişeni, yeni geleni yakalayamanının ağır sorumluluğu var suç mahalinde ama bu kez belki de böyle olması gerektiği için giden gitti ve belki de kalandı asıl giden ama ne olursa bir kez daha denizden gelen dalgaların sırtındaki tehlike sözcükleri zamanında çözümlenemedi ve rota bir kez daha zamanında değiştirilemedi...

Rota kayalıklara çevrilmişti ve aslında bir süredir de gidiş aslında sürüklenmekti ama kayalıkların bile üstünde bir süre direnmeyi seçtim bu kez...

Bu kez niyetim hemen pes etmek değildi, hayatıma giren kadını hemen çıkarmak değildi yaşam alanımdan çünkü bu kez ters giden birşeyler vardı sanki; sanki yarım kalan bir cümle, sanki tamamlanamamış bir bir paragraf, noktası konmayı isteyerek unutulmuş bir halde öylece bırakılmış... Sanki oraya konan nokta başka bir yerden alınmış ve konmuş eğreti durmakta...

Hala gölgesi sanki yaşam alanımda dolaşmakta, bir sabah sıcak bir merhaba ile çıkıp gelecek ve o noktanın orda olmadığını söyleyecek gibi, öylesine kendi haline terk edilmiş bir noktanın varlığını tartışmaya açacakmış gibiydi günler...

Okunmuş bir cümledir 'kadın bir kez karar verdimi, dönüşü yoktur' diye -kim nerde yazdı aklımda değil-, bu yüzden arada kalmak, tek gidiş bileti kesilmiş bir yolcunun dönüşünü beklemek gibidir, raylar ve o tren elbet dönüşü hatırlatır ama o vagonlar gideni asla geri taşımaz, o yüzden tek gidiş biletli yolcu çoktan ulaşması gereken istasyona ulaşmıştır, dönmek de onun için zordur. Bu yüzden artık bu istasyonu terk etme zamanıdır...

Arada kalmak yaralamakta, umutsuzca umut etmek yormakta, o yüzden geminin yeniden açık denize dönme zamanıdır...

Bu yüzden önce parçaları toplamak gerek...

Ona özel açılan özel alanlar özenle kapatılmalı çünkü bu alanlarda hala yaşayanlar var, özenle kapatılıp, dip derinliklere taşınma zamanı...

Arkasından gelen, somutta var olan her özel şey özenle toplanmalı çünkü her nesne, o alanın yeniden yaşam bulması riskini de içinde barındır, bir koku, bir ses, bir görüntü bir düşün yeniden yaşam bulması, yani yeniden parça toplama işini...

Bu kadar ağır iş yapabilecek durumda değilim de defa, o yüzden hızla parçaları toplamalı ve cinayet mahalinden uzaklaşmalayım, çünkü bu biletin tek yönlü olduğuna kendimi de inandıramadım ama bunu tartışacak kadar da gücüm yok...

Son büyük sarsıntıdan çıkış da zaman aldıydı ama bu kez farklı. Neden ve niçin bilmiyorum ama bu kez kendimle olan kavgada bile bir tuhaflık var...

“Zorlama, yalvarma, talep etme, rica etme, tehdit etme, yumuşatma, çaresiz bırakma, ikna etme, tepesini attırma vb...

bütün bunlar kişilerden birinin öteki kişi üzerinde bulunduğu eylemlerdir yani egemenlik kurma, giderek baskı biçimleri...

Bunlara ilişkide yer olmaması gerektiği şundan belli ki, bütün bu eylemler tek yönlüdür; karşılıklı değil: kişilerden birinden öbürüne yönelik: onu ‘nesne edinen’ eylemler” diyor Oruç Aruoba ve haklı kimsenin kimse üzerinde egemenlik dayatma hakkı yok ama gideni de geri çağırmanın şekli ne olacak?

Yarım kalanlar ve sorulara cevaplar aramanın şimdi zamanı değil, çünkü artık yeni gelene bir kez daha merhaba deyip, açık denizlere dönme zamandır...



Her giden, kendi nedenlerince gitmiştir

                         Her kalan da kendince nedenleri ile...

Her giden hem zorunlu olduğuna kendini inandırır hem de haklı

Her kalan da kendinin haklı olduğuna inandırır kendini, gidenin de zorunluluğunu anlamaya çalışır...

      Her kalan kendince en ağır yarayı almıştır

Gidense kendince en ağır yaralıdır...

Ama gerçekte iki ayrı mekanda ama belki de ayni zamanda, yaralar ağır ağır sarılır ve düne ait akla gelenlerle dudaklara yansıyan tebessüm bir suç gibi gizlenir, çünkü acı verir, yasaklanır / hatırlamak kanatır, kimsenin kan kaybına tahamülü yoktur...



Yeni parantezlerin açılması zamanıdır, kimbilir yeni gelen gün denizden çıkıp gelecek yeni umutlara gebedir, şimdi martılarla sohbet zamanı, deniz kızları ile randevulaşma, umudu yeniden kurma zamanıdır...

Bir kez daha yeni gelen güne en sıcağından merhaba deme zamanıdır...