Seçim ittifakları üzerine tonlarca yazı yazdım,
gene kapı seçim ittifakı için çalınmakta, birileri çalmakla kalmadı, sanki de
yıkacakmış gibi yapmakta… O zaman gene yazalım, üzerinde konuşalım…
Soru sorarak başlayalım;
Toplumsal muhalefet alanında bile ortak iş
üretmekte bunca sorun yaşayanların seçime birlikte girmesi bir illüzyon olmaz mıydı?
Arkasından ikinci soruyu soralım, bu zar zor
yapılan işten bile ‘biz CTP’yi aklamayız’ deyip çekilenler, nasıl olur da CTP’li
ortak aday talep ederler. Böyle olunca CTP aklanmayacak mıydı?
Bir platform kurulurken yazılan metinler
üzerinden CTP’nin aklanıp aklanmayacağı yargısına varıp, diğerlerini zan
altında bırakarak, diğerlerini ‘CTP’yi aklayanlar’ olarak lanse ederek,
platformdan çekilenler yüksek ‘sesle biz ortak aday isterik’ dediğinde bu
gerçek ses mi, yoksa bir eko mu? Nasıl anlayacağız?
Etik olmayan bir şekilde istenmeyen bişeyle
ilgili istermiş gibi yapıp, o şeyin olmaması için onlarca şey yapmak, bu tanımı
bir yere yazalım bulunsun, sonra bir ara buraya döneriz…
Son dakika bile yazılar yazıp “adı var kendi
yok bir heyyula; “sol güçler”” ne için denir? Sonra “bilcümle “marjinaller”
olarak birleşebilseydik eğer; ne Tayyip durabilirdi karşımızda ne de UBP” illüzyon
yazıları yazılmakta... Adı var, kendi olmayanların karşısında nasıl Tayyip veya
UBP duramaz? Yoksa yanımızda büyükçe bir ‘örgüt’ olunca, bütün zafiyetimizden arınmakta
mıyız?!
Ortak basit, bir günlük bir eylemlilik için bile
yan yana gelemeyen, gelemedikten sonra aylarca hır gür yaşayan ve tutup bunun
için günlük gazetelerde yazdıkları yazılarda ‘kalın çizgiler çektik, onlar o
yanda ve biz bu yanda’ diyenlerin, ortak adayda varız demesi kadar komik bir
şey olabilir mi?
Çekilen kalın çizgiye ne oldu?
Çizgi kendi kendini sildi mi? O yanı, bu yanı öyküsü
nasıl bitti?
Hangi sol etik tartışmaya uyar ki ‘sol
liberallerin devrimci diye ortalık dolaşmasına izin vermeyeceğiz’ efelenmeleri
yapıp sonra, ‘hade gelin birlik olalım, Tayyip ve UBP’yi sallayalım’ demesi?
Alis Harikalar Diyarı gibi topluma hikâyeler
anlatmak değil siyaset yapmak gerek, bu nedenle sallayacaksak Tayyip’i, UBP hep
beraber, bunun için önce birbirimizle dalaşmaktan vazgeçeceğiz! Eleştirmek
değil kast ettiğimiz, dalaşmak, efelenmek, posta koyma halleridir…
Alis Harikalar Diyarı’nda tavşan bir kapıdan
geçer ve Harikalar Diyarına dalar, çeşit çeşit…
Bir kapıdan geçince fon havuzunda yüzen
emperyalist uşakları kılığında dolaşanlar, diğer kapıdan geçince ortak adayla
kötü büyücüye karşı dost ve müttefik olmuyorsa, Alis gibi bir mantar yeyip
rüyalar dünyasına dalmıyorsak, ortak aday nasıl olacak sorusunu sorma hakkı
doğuyor…
Sol içinde rekabetçi tutumları aşmamız gerek,
örgütlerden birinden birini ortadan kaldırması, yıpratılması, hırpalanması
kimseye bir şey getirdiği yok. Ama dalaşma, efelenme, posta koyma halleri
sahiplenilmeye devam edildiği koşullarda ‘fair-play’ siyaset nasıl olacak…
Fair-play demekle basit bir şey değil, tam da
kelimeyi kulandım aslında; “rakibe saygı ve ona fizyolojik ve psikolojik açıdan
zarar vermemektir. Rakip, bir düşman olarak değil, oyunun bir parçası olarak
görülür ve yoğun mücadelede bile rakibin onuruna saygı duyulur. Fair-Play,
oyunda hileye ve şiddete başvurmamak anlamına da gelmektedir”
Bunu, şimdi spordan siyasete tercüme edelim,
eğer hep beraber bu rejime karşı mücadele ediyorsak ama aramızda siyasal
farklılıklar varsa ki doğaldır, bu tartışmaları fair-play kuralları ile
yapmamız yani psikolojik açıdan birbirimize zarar vermeden, düzeyli bir siyasal
tartışma yapılması önemlidir. Kişisel saldırılar değil, ideolojik tartışmalar
önde olması ilke olmalıdır. ;Siyasal rakip bir düşman olarak değil, rejime
karşı mücadelenin bir parçası olarak görülmesi ve yoğun siyasal bir tartışmada bile
siyasal rakibin onuruna saygı duyulması önemlidir.
Yani siz çok kızdınız diye siyasal rakibinize
ırkçı derseniz, dönüp bir hafta boyunca günlük gazete her gün farklı bir imza
ile ona bu itham ile saldırırsanız, bu fair-play bir davranış olmaz.
Fair-Play, tartışmada hileye ve şiddete başvurmamaktır,
bu bir haftalık günlük gazetedeki siyasi linç kampanyası psikolojik şiddet içermiş
ve hileye başvurulmuştur. Söylenmemişler üzerinden çıkarsamalar yapılmış,
okuyucu yanıltılmış, okuyucuya karşılaştırmalı mukayese olanağı sağlanmamıştı.
Hile yolu ile kamuoyu oluşturulmuştu… Ama ne gam, yaptık, bir kere, ‘biz
yaptıysak eyi yaptık’ hallerinden bir şey kaybettiklerini gösteren bir emare yoktur
ortalıkta…
Hatırlayanlar bilir, Ekoloji Forumu bile
post-ekoloji saldırısına uğramıştı, çünkü siyasal rakip düşman olarak
belirlenmiş, bu nedenle her cephede savaş mubah görülür olmuştu.
Her ne eylem yapılsa karşılığında bir
post-bişey etiketi suçlamasına layık görülmüş, ‘ne eylerlerse yanlış eylerler,
sol liberal eylerler’ türküsü ağızlarına sakız edilmişti…
Nasıl olduysa Alis gibi bir kapıdan geçtiler,
başka bir diyara açıldılar, ‘ne eylersek sizinle eyleriz, eylersek UBP ve
Tayyip’i sallarız’ türküsünü söylemeye başladılar…
Şimdi buradan bakınca onlar başka kapıdan
geçtikleri için Alis gibi başka diyarlarda oldukları için anlatacakları ortak
aday masalına herkesin inanması beklemektedirler, mümkün mü?
Gene hileye başvurmaktalar, daha üç beş ay
önce ‘hem milletvekilliğinden emekli maaşı alıp rejime karşı mücadele edilmez’
buyuranlara, sol liberal deyip duranlara, bunca yaptıklarından sonra, elbette
karşı taraf güven duymayacak ve ortak adaya mesafeli duracaktır. Ama amaç
kamuoyunu hile ile bir kez daha yanıltmak olduğu için, sekterlik dehası bir
usulle günlük bir gazete açıkça kalın çizgi çizenler diğer tarafı ofsaytta
bırakıp ‘çağrılarımıza yanıt vermeyen bölücüler’ demek için pusuda yattıklarını
bilmemek acemilik olur.
Futbolu bilenler bilir, ofsayt bir çizgi
halidir, çizginin o tarafında kalanın halidir, çizgi genellikle bir tarafta
durulup çizilir, yani çizgi çizen kendini aslında ofsaytta bırakır. Çizginin
gerisinde duran biri şimdi bağırmaya başlayacak, ‘ofsayattı bu’ diye, kim
inanırsa. Güçlü bağırırsa inanı çok olur diye düşünerek yüksek sesle bağıracak…
Gezip durup anlatacak, dün dündü, biz Alis
olarak başka kapıdan geçtik, bu başka diyardır diye, bir illüzyonu anlatıp,
inanılmasını bekleyecek herkesin…
Zor zamanlardan geçiyoruz, ihtiyacımız olan sol
içi rekabet değil kendi içimizde fair-play siyasal tartışma ile yapabilmek ama
asıl olanın rejime karşı mücadele olduğunu unutmadan…
Bir sahada iki düşman olmaz, eğer birileri
düşmanının tek olduğunu netleştirmezse, bunu teorik değil, pratik olarak
göstermezse, Alis harikalar diyarı benzeri hikayeleri anlatmaya devam ederlerse,
yol almamız mümkün değil…
Önce siyasi parti olamayan parti
söylemlerinden başlayalım, hala bizi nasıl tanımladığınızı netleştirelim, sonra
otak aday, iş ve güç birlerine geçeriz…
Bunlar olmayacaksa, yukarda imlediğimiz yere
dönelim;
“Etik olmayan bir şekilde istenmeyen bişeyle
ilgili istermiş gibi yapıp, o şeyin olmaması için onlarca şey yapmak”
hallerimiz bizi bir yere götürmeyecektir…